18 Mart 2010 Perşembe

Son Hafriyat


Kendisine ilk romanı ‘Her Temas İz Bırakır’ ile bu köşede değindiğimiz Emrah Serbes, ikinci romanı ve yine ‘Bir Ankara Polisiyesi’ olan ‘Son Hafriyat’ ile okuyucusunu buldu. İlkine göre daha nitelikli bir kurgu ve sivri bir yazım dili ile karşılaşmak, yazarın, ileride yayınlayabileceği kitaplar için umut verici bir kaynak oluşturabilir.

İlk romanın kahraman kadrosu ve ‘teşkilat’ bu romanda da yerini korurken, yazarın, ‘cinayet esnafı’ polislerin o alışageldiğimiz bayağı ve sığ fikirlerine, diyaloglarına yine oldukça fazla yer ayırdığını not düşeyim. İyi de yapmış. Üstelik katil, polislerden nefret eden ve onlarla derdi olan biri…

Ankara’yı iyi bilen ve muhtemelen çok da seven Serbes, sayfalar arasında neredeyse tüm parkları ve sokakları dolaştırıyor okuyucusuna. Kentsel dönüşüm zırvalığı ve şehrin belediyecilik anlayışını da kaşımaya çalışıyor. 

Öncelikle, ilk romanına 1 Mayıs öncesi değindiğimiz yazarın bu romanı için de 1 Mayıs sonrasını tercih etmenin bir tesadüf olmadığını belirtmeliyim. Romanın kurgu ve akışına dair çok fazla bir şey söylemeden, romandaki ile İstanbul sokaklarındaki ‘polislik hali’ne değinmek umarım yazara karşı yapılan bir haksızlık olarak görülmez.

‘Bir İstanbul Polisiyesi’ kısmında: 2 TKP’li yoldaşımızın hastanelik edildiği, ara sokaklarda sulu, gazlı ve panzerli terör estiren üniformalı kişilerin bir roman kahramanından ne eksiği olabilir? Sivil durumdayken, muhtemelen gölgesinden korkan bu kişilerin, üniforma giydikten sonra ‘süper kahraman’a dönüşmesi, aslında bırakın romanları, ancak Amerikan film endüstrisinin veya karikatür serilerinin konusu olabilir. E, her kahramanın bir de can yoldaşı vardır ya, onları da canlı yayında görevli muhabirler olarak adlandıralım… 

İşin Ankara kısmında katiller, İstanbul’da ise ara sokaklarda sıkıştırılan göstericiler cezalandırılmıştır… Ankara’daki katil polislere zarar vererek intikamını almış, İstanbul’daki göstericiler de Taksim’e çıkarak 31 senenin acısını çıkarırken, bir tarafta kurgu, diğer tarafta planlı ve örgütlü bir mücadele sahneye konmaya çalışılmıştır. 

Karakterlerden Şule’nin koltukta amuda kalkmış; ‘Ben Hegelciyim de, bir Marksistin gelip beni ayaklarımın üstüne oturtmasını bekliyorum’ (s.203) dediği romanın İstanbul’daki sayfalarında; TKP’li Marksistlerin geçen sene olduğu gibi bu sene de, yine kendi bilinçleri ve örgütlülüğüyle ayakları üzerinde durdukları dosta-düşmana gösterilmiştir. 

Son Hafriyat’ı; zamanını iyi ve eğlenerek geçirmek isteyen, genç bir yazarla tanışmak isteyen okuyuculara öneriyorum. Polisiye’nin İstanbul sayfasında ise; 1 Mayıs 2010’a daha büyük bir işsizlik oranı, yoksulluk, gericilik ile girecek olan işçi sınıfının her türlü ‘polisiye’ şiddete karşı, dimdik ve örgüt bilinciyle ‘makul bir sayı’ olarak değil, onbinlerce kişiden biri olarak, İstanbul’u emeğin başkenti yapmaları gerekmektedir. Aksi halde bu roman mutlu sonla bitmeyecektir.

12.05.2009 / www.sol.org.tr

Hiç yorum yok: