26 Mart 2010 Cuma

Giovanni Scognamillo Söyleşisi



H.Ç: Metin Demirhan ile birlikte çıkardığınız “Erotik Türk Sineması” isimli kitabınızı referans alarak sormak istiyorum: Sinemada “erotizm” ile “porno” arasındaki temel farkı nasıl değerlendiriyorsunuz?
G.S: Pornografi cinsel ilişkinin tüm çeşitlerini ve tüm ayrıntılarını görsel veya yazınsal olarak yansıtan ve anlatan bir türdür. Erotizm ise cinsel ilişkiyi ve çıplaklığı inceltilmiş bir şekilde ve estetik bir yaklaşım içinde kullanan çağrışımlara dayalı görsel veya yazınsal bir tarz ve kavramdır. İkisini birbirinden ayırmak bazen güçtür çünkü onları ayıran ince bir çizgidir, kimi nüanslardır. Kolay bir örnek olarak: yan yana uzanmış iki çıplak beden müstehcen değiller ama erotik olabilirler veya sadece anatomik ama cinsel ilişki halindeki iki çıplak beden müstehcen olurlar.

25 Mart 2010 Perşembe

Metin Turan Söyleşisi



H.Ç: 1930 ve 1940’larda ’ilericilik’ ile folklor’un dirsek temasına rastlıyoruz. 2000’li yıllarda; o zamanın ’ilericilik’ şimdinin ’gelenek’ diye adlandırdığı damara rastlayabiliyor muyuz? Yoksa 1990’dan sonra yetişen edebiyat kuşağında gelenek yerine popülerlik kaygısının getirdiği ’elitizm’i mi koymamız gerekiyor?

M.T: "1930’lu ve 40’lı yıllar Türkiyesi'nde folklorun ’ilericilik’ olarak algılanması, gerek folklora el atan kişilerin gerekse kurumların yapısından kaynaklanan bir kimliklendirmeden kaynaklanıyor. 1930’lu yıllarda yeni bir kültürel şekillenme içerisinde olan Türkiye’de, Osmanlı saray ve çevresinde sıkışmış bir edebiyat anlayışının bütün bir Türkiye’yi kucaklamadığı ve temsil etmediği aşikardır. Cumhuriyet, bir yandan Osmanlı’dan devralınan aydın halk arasındaki uçurumu; edebiyat düzleminden dile getirirsek, divan edebiyatı ile halk edebiyatı arasındaki varlığı yadsınamaz uçurumu kaldırma tasasındadır. Dil devrimi, 1926’da başlatılan derleme gezilerinin, 1930’larda Halkevleri’nde boyveren folklor şubelerinin çalışmaları, radyodaki ’yurttan sesler’ korosu bu adımın somut göstergeleridir. Böyle bir adımın atılmış olması, türküsü, ağıdı, manisi, hikâyesi, koçaklaması, destanıyla uzun yüzyıllar boyunca egemen Osmanlı zihniyeti tarafından hesaba katılmamış Türkiye halkının anlaşılması çabasının belirgin yansımasıdır ki, bu hiç kuşkusuz ileri bir adımdır.