5 Ekim 2011 Çarşamba

Bu filintalar gerçekten afili mi? (3): Ortaya Karışık

“Afili Filintalar” ile ilgili yazılan iki yazının okunduğunu varsayarak ve fazla detaya girmeden, kaldığım yerden devam ediyorum.

Murat Zelan

“Amerika Diye Bir Yer Yok” kitabının yazarı. Kitabı ithaf ettiği kişi: Hakan Albayrak. Kitabın editörü ise Murat Menteş. Hemen herkes, bir diğerinin entelektüel ürününe katkıda bulunuyor. Kolektif akıl, ne güzel! Birbirlerinin kitap kapaklarında poz veriyorlar, kitaplarına editörlük, televizyon programlarına konuk yapıyorlar. İlk yazıda da belirttiğim gibi: Vıcık vıcık bir ilişkiler yumağı. Bir nevi tarikat kardeşliği… Blog’da yazan herkesi bu sınıfa dâhil etmiyorum tabii. Orada bulunmalarını yadırgasam da, kızsam da onurunu koruyan yazarlar da mevcut; sonraki yazılarda değineceğim.


Peki, Murat Zelan’ın kitabı ne anlatıyor? Arka kapak yazısından bir bölüm: “Amerika diye bir yer var mı? Hollywood diye bir yer var mı? Marilyn Monroe diye biri yaşadı mı? Elvis Presley hâlâ yaşıyor mu? New York diye bir şehir var mı? İkiz Kuleler’e yapılan uçaklı saldırı gerçek miydi?”

Bu soruların cevabını vermek için; Red Kit, Conan, Sartre, Che, Malcolm X, Maradona ve daha nice ismi, ideolojilerini ya da mücadele biçimlerini önemsemeden, aşure yaparcasına karıştırıyor. Fakat kitap boyunca anlatmak istediği mesele bu kadar karışık değil! Sosyalizmin kapitalizm karşısında bir şey yapamayacağını, Amerika’yı ve kapitalizmi ancak İslam’ın alt edebileceğini söylüyor; yeşil sermaye ve cemaatin içinden yetişen kapitalistleri görmezden gelerek. İslamcı’nın 'devrimcisi!' de bu kadar oluyor işte. Hepsini toplasan yan yana ve say bakalım şu sizin meşhur devrimcileri desen, Ali Şeriati derler; Ebu Zer derler; Aliya İzzetbegoviç derler. Ya da Murat Zelan gibi işin suyunu çıkarıp Adnan Menderes diyenler çıkar. (İzzetbegoviç’in kim olduğunu bilmeyen İslamcılar için gelsin: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/nato-sevdalisi-nazi-yandasi-aliya-izzet...)

Şaka yapmıyorum. İlk yazıda dipnot olarak belirtmiştim Zelan’ın bir devrimci listesi yaptığını. Listede Humeyni de var, Fidel Castro’nun hemen altında! Listeler bununla sınırlı değil elbet. Hocaları Erbakan ölünce de dayanamayıp “akla ilk gelen ilk on bir” çıkarmış, ama aklına külçe külçe altınlar, iç edilen yardım paraları ve diğer yolsuzluklar gelmemiş.

En az Hakan Abi’si (Albayrak) ve şürekâsı kadar eklektik ve omurgasız, değil mi? Olsun o kadar.

Gökhan Özcan

Bir başka Yeni Şafak yazarı. Hakan Albayrak’la birlikte Gerçek Hayat’ın kurucularından biri. İslami ortamların zeki ve melankolik çocuğu! Öykü, deneme ve çocuk kitapları var.

28 Şubat’taki yazısında Hoca’sına veda etmeyi unutmayanlardan.

Samed Karagöz

Bahsi geçen blog’da, çoğunlukla kitap tanıtımları yapıyor. Özellikle de, kitabı çıkan diğer filintaların…

Bir tarafta Fethullah’a saydırıyor (http://www.afilifilintalar.com/hocam-burnunuzda-yesil-bir-sey-var); diğer taraftan Mavi Marmara’yı selamlıyor. Cemaatin kanalı TV NET’te Murat Menteş ile program yapıp, Hakan Albay-Rock’a (orijinal tabirdir, konuyla ilgili fotoğraflara blog’dan ulaşılabilir) yaranıyor. Oryantalist demokratlık tavan yaparken, diğer taraftan yayından kalkan programları için övgüleri göğüslüyor. (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12757443.asp?yazarid=131&gid=61)

Karagöz ve Menteş bir “Klark” çekiyor, Ahmet Hakan “ın ın ın” diyor. Hiç kolay değil bu “idiotloji” işleri; MFÖ’nün kulakları çınlıyor.

Okur Yorumuna Cevap:

“Afili Filintalar” için yazdığım iki yazıyla ilgili bir okur eleştirisi/yorumu yapıldı. Fatihm isimli ya da mahlaslı okurumuz üşenmeyip, uzun uzun yazmış. Yazarken de, beni “not vermek”le itham edip, sonu –sın,-sin, -dın, -din ile biten emrivaki cümleler kurmuş. Varsın, kursun. Nâzım Hikmet’ten Ali Şeriati’ye; Stalin’den Troçki’ye; Yılmaz Güney’den İsmet Özel’e yayılan geniş entelektüel yelpazesinde bu tür bir akıl hocalığı normaldir! Fatihm, Onur Ünlü’nün dizelerini örnek verip, diyor ki: “daha detaylı bir okumayla ‘zıvanadan çıkan’ kimi yazı ve yorumlar bulabilirdin.”

Elbette bulurdum. Ama hem Albayrak’ın hem de Ünlü’nün bütün külliyatını buraya taşımam ya da alıntılar yapmam gerekirdi ki, okuyucuya yazık. Onların sinirlerini tahrip etmenin de bir sınırı var. Kaldı ki, Ünlü’nün yazdığı “Resulullahla benim aramdaki farklar”ı da yazıya taşımadım -sizin gibi kendisini seven ve tanışmak için can atan bir okurun gözünden kaçmamıştır-.

Bu yorumda benim de gözümden kaçmayan şeyler oldu. Mesela, kendisini “devrimci” olarak tanımlayan birinin, bu adamları savunmak adına Nâzım’dan referans vermesi; keza, Mavi Marmara ve kobralı! şiiri Ünlü’nün açıklaması üzerinden temize çıkarmaya çalışması… Bu yorumunuzla ”diğer” tarafta olamadığı için solun içinde olduğunu varsayan lümpenlerden ne farkınız kaldı Fatihm? “Sen gitseydin” demek için biraz empatiye ne dersiniz? Mesela Kübalı doktorların dünyanın dört tarafında yaptığı yardımla İHH’nin arasında fark yok mu sizce? Hem solcu olacaksınız hem de İHH ya da Deniz Feneri’nin yardım kisvesi altında yaptıklarını görmezden geleceksiniz. Hani nerede vicdan ve samimiyet?

Son olarak şunu da ekleyeyim… Objektif olmak gibi bir kaygım yok. Tabii ki yazdıklarımın ideolojik bir temeli var. Çünkü karşısında olduğum/uz bir ideoloji var, insanları sömüren ve istismar eden… Hakkında yazdığım/ız kişiler de bu ideolojinin bir parçası. Figüranları da değil üstelik, entelijansiyası!

Belki diyalektik burada işinize yarar, beraber seviniriz.


04/03/2011 - http://kultur.sol.org.tr/makaleler/huseyin-cukur/bu-filintalar-gercekten-afili-mi-3-631

Hiç yorum yok: