28 Mart 2010 Pazar

Kendine Kıvrılan Ok


Anne, artık doğurduğun çocuk değilim
kesilmiş göbekbağım
değilim o masum bebek
sinekten korunmak için sığınan
cibinliğin insafına.

Diyorum ki:
kulağımda büyüttüğün ninniler
şarkı oldu sesimin çağıltısında.

Anne, artık doğurduğun çocuk değilim
taklit edilmiş imzan
değilim o yeniyetme
kola tenekesiyle maç yapıp
misket için mahalle kavgası çıkaran.


Bizdik. O çocuklar biz, -onlardan biri olarak farkındaydım, beraberken çoğul olduğumuzun-

gözü kapalı dalardık erik ağacına. Bizdik, daha kaybolmadan tirenlere kaçak binen. O zamanlar nefes üflemek için sıkardık yumruğumuzu. Çünkü tüm günahların tadı olan baldı, çatalın etrafında dolanan. İtiraf ediyorum, bizdik ortaokulda ayakkabılarının üzerine ayna koyan -okumamıştık daha Kadın ve Aile'yi- ve bugünkü gibi tereddüt etmezdik kırmızı ışıkta kaldırımdan atlamaya, geçmiş zaman... Evet, biz, büyüdükçe küçüleceğini bilmeyen haşarı çocuklardık. Sonra kanı gördük dudağımızda. Semenderi atıp, akreple dost olduk. Berkitemeden umudumuzu, gümeçlerde saklamayı öğrendik sonra. Biliyorduk, elbet haklı çıkaracaktı bizi zaman.


Anne, doğurduğun çocuk değilim
ben,yani gazetelere giremeyen bir son sayfa proleteri
istesem de yüzemem artık  
çamaşır yıkanan nehirlerde
fark ettim çünkü tadını terliyken
soğuk su çarpmanın yüzüme.

Ben, annesinin yabancılaştığı ilk çocuk
yani kendine kıvrık bir ok
diyorum ki şimdi:

Nereye saplansam arkamda
bana bakan eğik bir çizgi.

Hiç yorum yok: